Toplumsal hayat kadın ve erkekle birlikte biçimlenir. Her iki cins de kendine ait özellikleri ile toplumsal hayatta belli bir konum işgal etmekte ve toplumsal işleyişe katkı sağlamaktadır.
Toplumsal inşa ile birlikte kadına yüklenen ve ondan beklenen roller vardır. Hayatının her alanını bu inşa üzerinde devam ettirmektedir. Kadının çocuğun bakımına ve büyütülmesine olan fıtri yatkınlığı, cinsiyete göre düzenlenmiş iş bölümünün olduğu toplumsal yapılar, kadına ve erkeğe biçilen kültürel roller ve kalıplar gereği zaman zaman kadının toplumsal hayata etkin katılımını engellemiş, birtakım eşitsizliklerin de ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sosyo-ekonomik gelişmeler, hızlı toplumsal değişmeler, sanayileşmeye bağlı olarak çeşitlenen meslekler kadını ev hayatından iş hayatına çekmiş ve ekonominin vazgeçilmez parçası konumuna getirmiştir. Geçmişten günümüze kadar kadın, toplum içinde önemli olduğu kadar birçok sorunla da karşı karşıya kalmıştır. Çünkü kadına toplum içerisinde belli roller biçilirken, empoze edilirken bunların tam anlamıyla gerçekleştirmesi beklenmektedir. bu rollerin tam anlamıyla yapılması ve yapılmadığı takdirde din olgusuna kadar "namus" ile değerlendirilmektedir. Kadınların "kadın olmak" ile ilgili bir çok düşünce ve kavramlar mevcuttur toplumda.
Bu roller salt kadınlara yönelik değil erkeklerden de beklenen roller de bulunmaktadır. "Çalışan erkek, para kazanan erkek, güçlü- cesur erkek" gibi bir çok atıf yüklenir ve kadın üzerindeki "kadın nasıl olmalı?" hükmü buna göre değerlendirilir. Modern yaşam ve sanayileşme ile birlikte kadınların modern hayattaki konumları bu unsurlarla yakından ilgilidir. Hem Batı’da hem de Türkiye’de kadınların sosyal, siyasal ve kültürel haklarını elde etmek için modernleşme çabalarıyla eş zamanlı olarak kurumsal yapılara karşı mücadele ettiklerini ve çeşitli kadın hareketlerini başlattıklarını görülmektedir. Batı’da kadın hareketlerinin ilk ortaya çıkışı kadını dışlayan kamusal düzenlemelere karşı düzenlemelere bir tepki olarak 18. yüzyılda olmuştur. Bu hareketlerin en temel talebi kadının erkek egemen kamusal yaşam alanında yer almak istemesiydi. Batı'da Kadın hareketleri ilk olarak ekonomik hayatta var olmayı, ikinci olarak sosyal hayatta söz sahibi olmayı ve son olarak her alanda erkeğin düzeyine çıkmayı amaçlamıştır. Türkiye’de de kadınların kamusal hayatla bütünleşme tarihini 18. yüzyıldan başlatmak mümkündür. Türkiye’deki kadın hareketleri de birkaç evreden geçmiştir. Birinci evre, 1700’lü yıllardan I. Meşrutiyetin ilan edilmesine kadar devam eden dönemi kapsar. Bu dönemi “kadınların toplumsal hayata, özellikle de ekonomik hayata katılım evresi” olarak tanımlamak mümkündür.
Osmanlı’da kadınların külliyelerin, medreselerin ve camilerin yapımında önemli bir katkısının olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra başta İngiliz olmak üzere Batı teknoloji ve sermayesinin Osmanlıya akmaya başlamasıyla birlikte kadınlar kent merkezlerinde gelişen ekonomik hayat içinde yer almaya başlamışlardı. Özellikle tekstil alanındaki üretim büyük ölçüde kadın emeğine bağlı olarak gelişmekteydi. Kadın hareketinin kökleşme dönemi olarak nitelendirilebilecek bu dönemde kadınların henüz politik bir kimlik kazanmadığı sadece yeni gelişen kamusal alanda ekonomik hayata katılmak istediği söylenebilir. Bununla birlikte gelişmekte olan Osmanlı sanayisinin ihtiyaç hissettiği alanlarda gelişen eğitim kurumlarında da kadınların eğitim alma imkânına kavuştuğu, dolayısıyla “kültürlü” kadın kuşağının özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükseldiğini söylemek mümkündür.
Sonuç olarak geçmişten günümüze doğru kadının toplumdaki yeri birçok şekilde ele alınmakta, tepki gösterilmekte ve modern olarak değişime uğramış olsa da hala toplum üzerinde var olan inşa modern olarak etkisini göstermektedir.
Videoda halka yöneltilen soruyla kadının toplumdaki yeri anlamak objektif olmasa da fikir sahibi olmamızı sağlamaktadır.
Her açıdan ele alınmış güzel bir yazı , fakat dikkat çeken şeyin sanki dünyanın kadınlar üzerine döndüğü aslında herşey'de parmaklarının olduğu göz önüne geliyor , kadının toplumda ki yeri erkek egomonyası olduğu sürece pek yeri olmayacaktır , kadın erkek kendine düşen görevi yaptığı sürece herkezin yeri toplumda kaliteyi ve kalkınmayı gösterir ..
YanıtlaSil